Bestemsu Özdemir, en son “Kara Para Aşk” dizisinde, kendisini kaçıran Metin karakteriyle tutkulu bir aşk yaşayan Nilüfer olarak karşımıza çıkmıştı. Sonrasında da boş durmamış genç oyuncu... Önümüzdeki aylarda vizyona girecek filminin çekimleri yeni bitmiş, ayrıca TRT filmlerinden “Tabula Rosa”da Rosa’yı canlandırmış. Yeni sezonda ise yeni bir diziyle izleyici karşısına çıkacakmış. Özetle geçtiğimiz yazı setlerde geçiren Özdemir için Kemerburgaz Göktürk’teki bu ev, tam anlamıyla kafa dinleme yeri.
PARK YERİ SIKINTISI NİŞANTAŞI’NDAN KOPARDI
Mimar Emre Arolat’ın projelendirdiği, ahşap panjurlarıyla dikkat çeken Arketip Evleri’ne bir buçuk yıl önce taşınma kararı almış Bestemsu Özdemir...
Evin ahşap kaplı geniş terasında, beyaz minderli hasır kanepede oturup taşınma macerasını anlatmaya başlıyor: “Aslında burası şehre ve setlerimin olduğu mekanlara uzak bir noktada. Her an yine şehrin merkezine dönebilirim bu yüzden. Aklımdan geçen deniz gören veya bahçesi olan bir ev; Levent, Kuruçeşme veya Arnavutköy olabilir mesela. Ben uzun yıllar Nişantaşı’nda yaşadım. Ancak oradaki park yeri sıkıntısı o kadar bezdirdi ki, sonunda çok sevdiğim semtten kopup buraya geldim. Bu civarda yaşayan çok arkadaşım vardı. Ayrıca barınaktan aldığım üç köpeğim var. Onlar için de ideal oldu bu hayat.”
Elinde her sabah mutlaka içtiğini söylediği büyük boy Chai Tea Latte var: “Tavsiye ederim. Hem tok tutuyor hem de metabolizmayı hızlandırıyor” diyor.
TAŞINIRKEN BADANA BİLE YAPTIRMADIM
Evinin duvarlarını renklendiren tüm yağlı boya tabloları o yapmış, “Çocukluk yıllarımdan beri resim yapma merakım vardı. Annem, benim sanata yönelimimin kaçınılmaz olduğunu hep söylerdi zaten” diye belirtiyor.
İki oda, açık mutfak, salon ve bir banyodan oluşan bu evi ferahlığından, aydınlığından ve tabii önünde yer alan terasından dolayı tercih etmiş. Mekâna karakterini veren ahşap panjur detaylara kelimenin tam anlamıyla vurulduğunu, loft tarzı boydan boya cam olan evlerde kendini iyi hissettiğini söylüyor: “Burası aradığım kriterlere uygundu. Salondan ve odalardan çıkabildiğim geniş terası ile de çok pratik.”
115 m2’lik evin önünde uzanan 25 m2 dikdörtgen terası, iç mekân gibi dekore etmiş. Aile evinden gelen yuvarlak yemek masasını ve iskemlelerini oraya koymuş. Diğer köşeye geniş ve oldukça konforlu, köpekleriyle üzerinde kıvrıldığı bir hasır beyaz kanepe yerleştirmiş. Evde genelde orada vakit geçiriyormuş.
Evin içine tadilat yaptırmamış. Nedenini ise “Her şey o kadar mükemmel ve istediğim gibi gözüküyordu ki... Badana bile yaptırmama gerek kalmadı” sözleriyle açıklıyor.
YAŞADIĞIM EV GENİŞ VE HACİMLİ OLMALI
Çoğu mobilyayı çok severek alışveriş yaptığını söylediği Mudo Concept ve Zara Home’dan almış. Kitaplık olarak kullanılan mavi buzdolabı ve sofra aksesuvarlarının yer aldığı ahşap dolap, aile evinden gelmiş. Mutfağın önündeki büyük ceviz masa ile bankın birini özel olarak marangoza yaptırmış: “Evde böyle büyük ve hantal eşyalar görmeyi tercih ediyorum. Bu yüzden benim yaşadığım ev geniş ve hacimli olmalı...”
Yemek yapmaya bayılıyormuş. Lazanyası da pek meşhurmuş. “Ağırlıklı sebze ile beslenirim gerçi. Ekmek, makarna ve pilav hayatımda dört yıldır neredeyse hiç yok. Buraya gelenler genelde ya salatalarımı ya da zeytinyağlılarımı tadarlar bu yüzden” diyor gülerek.
Evde vakit geçirmeyi seviyor, hele de üst üste film izlemek tam ona göre: “Ne olursa izlerim. Günde beş film izlemezsem rahat edemem. Yeni oyunculukları hep merak ederim çünkü. Film ayırmam” diyor.
O konuşurken gökyüzünü delercesine yağmur boşalıyor aniden. Ahşap panjurları sıkıca kapatttığında birden film izleme havasına bürünüyor evi... Repo gününde evden neden çıkmak istemediği daha net anlaşılıyor.
PARK YERİ SIKINTISI NİŞANTAŞI’NDAN KOPARDI
Mimar Emre Arolat’ın projelendirdiği, ahşap panjurlarıyla dikkat çeken Arketip Evleri’ne bir buçuk yıl önce taşınma kararı almış Bestemsu Özdemir...
Evin ahşap kaplı geniş terasında, beyaz minderli hasır kanepede oturup taşınma macerasını anlatmaya başlıyor: “Aslında burası şehre ve setlerimin olduğu mekanlara uzak bir noktada. Her an yine şehrin merkezine dönebilirim bu yüzden. Aklımdan geçen deniz gören veya bahçesi olan bir ev; Levent, Kuruçeşme veya Arnavutköy olabilir mesela. Ben uzun yıllar Nişantaşı’nda yaşadım. Ancak oradaki park yeri sıkıntısı o kadar bezdirdi ki, sonunda çok sevdiğim semtten kopup buraya geldim. Bu civarda yaşayan çok arkadaşım vardı. Ayrıca barınaktan aldığım üç köpeğim var. Onlar için de ideal oldu bu hayat.”
Elinde her sabah mutlaka içtiğini söylediği büyük boy Chai Tea Latte var: “Tavsiye ederim. Hem tok tutuyor hem de metabolizmayı hızlandırıyor” diyor.
TAŞINIRKEN BADANA BİLE YAPTIRMADIM
Evinin duvarlarını renklendiren tüm yağlı boya tabloları o yapmış, “Çocukluk yıllarımdan beri resim yapma merakım vardı. Annem, benim sanata yönelimimin kaçınılmaz olduğunu hep söylerdi zaten” diye belirtiyor.
İki oda, açık mutfak, salon ve bir banyodan oluşan bu evi ferahlığından, aydınlığından ve tabii önünde yer alan terasından dolayı tercih etmiş. Mekâna karakterini veren ahşap panjur detaylara kelimenin tam anlamıyla vurulduğunu, loft tarzı boydan boya cam olan evlerde kendini iyi hissettiğini söylüyor: “Burası aradığım kriterlere uygundu. Salondan ve odalardan çıkabildiğim geniş terası ile de çok pratik.”
115 m2’lik evin önünde uzanan 25 m2 dikdörtgen terası, iç mekân gibi dekore etmiş. Aile evinden gelen yuvarlak yemek masasını ve iskemlelerini oraya koymuş. Diğer köşeye geniş ve oldukça konforlu, köpekleriyle üzerinde kıvrıldığı bir hasır beyaz kanepe yerleştirmiş. Evde genelde orada vakit geçiriyormuş.
Evin içine tadilat yaptırmamış. Nedenini ise “Her şey o kadar mükemmel ve istediğim gibi gözüküyordu ki... Badana bile yaptırmama gerek kalmadı” sözleriyle açıklıyor.
YAŞADIĞIM EV GENİŞ VE HACİMLİ OLMALI
Çoğu mobilyayı çok severek alışveriş yaptığını söylediği Mudo Concept ve Zara Home’dan almış. Kitaplık olarak kullanılan mavi buzdolabı ve sofra aksesuvarlarının yer aldığı ahşap dolap, aile evinden gelmiş. Mutfağın önündeki büyük ceviz masa ile bankın birini özel olarak marangoza yaptırmış: “Evde böyle büyük ve hantal eşyalar görmeyi tercih ediyorum. Bu yüzden benim yaşadığım ev geniş ve hacimli olmalı...”
Yemek yapmaya bayılıyormuş. Lazanyası da pek meşhurmuş. “Ağırlıklı sebze ile beslenirim gerçi. Ekmek, makarna ve pilav hayatımda dört yıldır neredeyse hiç yok. Buraya gelenler genelde ya salatalarımı ya da zeytinyağlılarımı tadarlar bu yüzden” diyor gülerek.
Evde vakit geçirmeyi seviyor, hele de üst üste film izlemek tam ona göre: “Ne olursa izlerim. Günde beş film izlemezsem rahat edemem. Yeni oyunculukları hep merak ederim çünkü. Film ayırmam” diyor.
O konuşurken gökyüzünü delercesine yağmur boşalıyor aniden. Ahşap panjurları sıkıca kapatttığında birden film izleme havasına bürünüyor evi... Repo gününde evden neden çıkmak istemediği daha net anlaşılıyor.
OKUL PEK BİTECEK GİBİ GÖZÜKMÜYOR
“Yıllarca profesyonel olarak voleybol oynadım. Vücudumun şekillenmesinde önemli rol oynadı bu” diye anlatmayı sürdürüyor Özdemir. Saint Benoit Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversite eğitimi tercihini İTÜ Moda Tasarımı’ndan yana kullanmış, ama bitmesine epey var: “Hâlâ sürüyor. Pek bitecek gibi de gözükmüyor!”
PENELOPE CRUZ VE SALMA HAYEK’E BENZETİYORLAR BENİ
İspanyol kadınlarını hatırlatan bir havası var. O da bunun farkında... “Evet çok söylerler bunu... Penelope Cruz’a veya Salma Hayek’e benzetir bazıları. Aslen Erzincanlıyım. Ama çocukluğum Ankara, sonrasında İstanbul’da geçti” diyor. Set dışında hiç makyaj yapmadığını da sözlerine ekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder